Neden kendi hayatımda ana karakter gibi hissedemiyorum?
Dump fotoğrafları için oluşan planlar, bronz ten, etrafımda onca sevdiğim insan ve 22 yaşındaki bedenim. Ama karakterimi tatmin etmeyen günler etrafında dönüp duruyorum.
Pozitif bir beklenti yaratan olanaklar ve sonrasında hayal kırıklığı yaşatan aksilikler üst üste gelir ya… Ve o olanakları bile ben yaratmıyorum. Sanki hayat bana tepside bir içecek uzatıyor ve tam masama koyacakken garson dengesini kaybediyor ve içkim tamamiyle yere dökülüyor. Sonra da “Maalesef bu son bardağımızdı” diyip beni öylece bırakıyor. Çünkü tüm kış boyunca okul, iş ve ev -belki biraz davet- etrafında koşturup durdum. Sürekli deadline’lar arasında depar atarken beni motive eden tek şey “Yaz bir gelsin de ben kendime gelirim istediğim kadar eğlenirim çünkü hakediyorum.” cümlesiydi.
Temmuz ortasına geldik, evet henüz yaz bitmiş değil ama ben hala beklentimi karşılayamadım ve Eylül yaklaştıkça -iş ve sorumluluk ayı-, içimdeki sıkıntı artıyor. Sosyal medya bir illüzyon ama insanların benim istediğim şekilde eğlendiklerini görmek o kadar tüketiyor ki beni. Olduğum yerde sürekli sıkıntılı bir ruh hali içerisindeyim. Sürekli bir sonraki günü beklediğimi farkettim. Bunu sakladığım da söylenemez. Ne düşünüyorsam genelde suratımdan anlaşılır. Cidden daha büyük dertler var biliyorum ve elbette halime her gün şükrederek ve minnet duyarak uyanıyorum, ama sabah olduğunda akşam olmasını, akşam olduğunda sabah olmasını bekliyorum. Özellikle 22 yaşındayken böyle bir vakit öldürme döneminde olduğum için kendime karşı da kızgınım.
Ben program üstüne programdan koşmayı seven ve her ne kadar sosyal bataryam çabuk bitecek olsa da gerçekten keyifli ve dakikalarımı böyle geçirmek istiyorum dediğim ortamda herkes evine dönene kadar da kalabilirim. Ama son zamanlarda bulunduğum kalabalık içerisinde bile kendime yabancı ve yersiz hissediyorum ve refleks olarak oradan uzaklaşıp ya bir odaya ya da evime gidiyorum.
Evet kendi kabuğuma çekilmek bana iyi geliyor-du. Şimdi ise ben neden ayrılmak istediğim bir ortamdayım düşüncesine takılıyorum. Sanki hayat bir süreliğine sadece gözlemlediğim bir şeye dönüştü.
Ama belki de problem tam olarak bu. Yani artık kendi kabuğuma çekilmek bile beni rahatlatmıyor. Ev eskiden bir kaçış noktasıydı, şimdi birer duvar gibi. Son çare. Mecburiyetten ve biraz da olsa keyfimi yerine getirmesini beklediğim eğlenceli suyumla klavye başında kelimeler tıklatmak da onun bir uzantısı..
Sosyal medyada estetik kareler paylaşmak elbette hoşuma gidiyor. -Şu sıra montaja alabileceğim bir ortama da girmedim belki onun depresyonudur ahahah- ama bir noktada “keşke profilimde yansıttığım hayatı her gün yaşayabilsem” diyorum. Özel olması gereken günlerde bile kopuk ve yapmam gereken şeyleri yaptıktan sonra ee şimdi? Şimdi mi eğlenme anı? Yoksa 15 dk sonra mı? gibi saçma bir tavşan deliğine düşüyorum. Etrafımdaki sevdiklerimin de tadını kaçırdığımın farkındayım ve bu da cabası.
İleride, keşke o zamanlara dönsem dediğim dönemdeyim ama anımsayacağım bir anı yaratamadığım için bir hayal kırıklığındayım ve bunu kendim dışında kimsenin çözemeceyeceğinin de farkındayım.
“Ne kadar gülersen o kadar ağlarsın” ya da tam tersi emin değilim ama şimdilik beni motive eden cümle de bu. Evet sıkılıyorum. Evet zamanımı core memory olacak şeylere harcamak istiyorum ama belki de bir sonraki evre o kadar iyi olacak ki o yüzden böyle bir boşluk, geçiş dönemi yaşamam gerekiyormuş demek istiyorum.
Bilmem derdimi anlatabildim mi?
That’s all.
-Ferhunde👠